İçeriğe geç

Görme engelli ne demek ?

Görme Engelli Ne Demek? Siyaset, İktidar ve Görmenin Sınırları Üzerine Bir Analiz

Giriş: Gücü Gören ve Görmeyen Toplumlar Üzerine

Bir siyaset bilimci olarak, görme kavramını yalnızca fiziksel bir yeti olarak değil, toplumsal bir farkındalık biçimi olarak değerlendiririm. “Görme engelli ne demek?” sorusu, ilk bakışta bir tıbbi tanım gibi görünse de, derinlemesine düşünüldüğünde siyasal bir metafora dönüşür. Çünkü kimi toplumlarda insanlar gözleriyle değil, iktidarın çizdiği sınırlar içinde görür. Görme engeli, o zaman sadece bedensel bir durum değil, sistemin bireye dayattığı bilinçsel bir kısıtlamadır.

İktidarın Gözleri: Kimin Görmesine İzin Verilir?

Siyaset bilimi açısından bakıldığında, görme her zaman bir iktidar meselesidir. Toplumu yöneten kurumlar, vatandaşların neyi görüp neyi görmeyeceğini, hangi bilgiye ulaşabileceğini ya da hangi gerçeğin “resmî” olduğunu belirler.

Tıpkı Foucault’nun “görülmek” ve “denetlenmek” üzerine kurduğu panoptikon metaforunda olduğu gibi, modern toplum da bireyi sürekli bir gözetim alanına yerleştirir. Bu düzende, “görme engelli” yalnızca fiziksel bir sınırlılığa sahip kişi değil, sistemin görmek istemediği gerçekleri fark etmeyen vatandaştır.

Bir ulusun gözleri, iktidarın politikalarına göre kısılır ya da açılır. Basın özgürlüğü, ifade hakkı, bilgiye erişim gibi alanlar; devletin vatandaşına “görme izni” verdiği yerlerdir.

İdeolojinin Kör Noktası: Görmeyi Kim Tanımlar?

Her ideoloji kendi “görme biçimini” yaratır. Bir rejimin içindeyken, birey çoğu zaman gerçeği değil, kendisine gösterileni görür. İdeoloji, tıpkı gözün optik sinirine müdahale eden bir filtre gibidir; gerçekliği eğip bükerek toplumsal körlük üretir.

Bu bağlamda “görme engelli” olmanın siyasal anlamı, ideolojik manipülasyon altında eleştirel düşünme yetisini kaybetmekle ilgilidir. Toplum, neye inanması gerektiğini medyadan, okuldan, devletten öğrenir. Bu öğrenme süreci ise bireyin görme alanını daraltır, tıpkı bir göz hastalığı gibi.

Görmenin siyaseti, her dönemde kimin bakışının daha değerli sayılacağına karar verir. Erkeklerin stratejik, iktidar odaklı görme biçimleriyle kadınların ilişkisel, katılımcı bakışlarının farkı burada belirginleşir.

Erkeklerin Stratejik Görüşü: Gücü Görmek, Gücü Korumak

Siyasal yapılar tarih boyunca erkek egemen bir bakışla biçimlenmiştir. Erkeklerin toplumsal rolü, genellikle gücü görmek, planlamak ve kontrol etmek üzerine kuruludur. Bu bakış açısı, “stratejik görme” olarak tanımlanabilir.

Bir erkek siyasetçinin görme biçimi, çoğu zaman iktidarın sürekliliğini sağlama amacına yöneliktir. O, toplumun kırılganlıklarını değil, sistemin güç merkezlerini görür. Körlüğün tehlikesi burada başlar: Stratejik görme, duygusal ve insani olanı görmezden gelir.

Kadınların Katılımcı Görüşü: Toplumsal Etkileşim ve Empati

Kadınların siyasal görme biçimi ise genellikle demokratik katılım ve toplumsal etkileşim temellidir. Kadın liderler, toplumsal dokunun farklı renklerini bir arada görebilme yetisiyle öne çıkar. Bu görme biçimi, güç merkezli değil, ilişkisel ve empatik bir yapıya sahiptir.

Bu nedenle kadınların siyasete katılımı, yalnızca temsil meselesi değil, alternatif bir görme pratiği meselesidir. Onların varlığı, sistemin kör noktalarını aydınlatır. Çünkü kadınların bakışı, dışlananı, sessiz bırakılanı, görünmez kılınanı fark eder.

Vatandaşlık ve Görme Hakları: Siyasi Körlüğü Aşmak

Modern demokrasilerde “görme hakkı”, bilgiye erişim hakkıyla eşdeğerdir. Bir vatandaşın sağlıklı bir siyasal gözlem yapabilmesi için özgür basın, şeffaf kurumlar ve hesap verebilir yönetim gerekir.

Eğer bu koşullar yoksa, toplum kurumsal körlüğe mahkûm olur.

Siyasi körlük, halkın kendi çıkarlarını görememesiyle başlar. Vatandaş, manipüle edilmiş bilgilere maruz kaldıkça “görme engelli” hale gelir. O zaman şu soruyu sormalıyız: Gerçek körlük gözlerde mi, yoksa sistemin bilinçte yarattığı karanlıkta mı başlar?

Bu durum sadece bireysel bir cehalet değil, toplumsal bir görme krizidir. İktidarın, kurumların ve ideolojilerin vatandaşın gözünü perdelediği her yerde, demokrasi zayıflar.

İktidarın Görmediği Vatandaş: Körlüğün Siyasi Yüzü

Kimi zaman da körlük, yukarıdan aşağıya işler. Devlet, toplumun kırılgan kesimlerini, yoksulları, engellileri ya da kadınları “görmez.” Bu görmezlik, bir ihmal değil, bilinçli bir siyasettir. Görmemek, yok saymanın en incelikli biçimidir.

Oysa siyaset, yalnızca görenlerin değil, görülmeyenlerin sesi olmalıdır. Bir ulusun demokrasisi, kimin ne kadar görüldüğüyle değil, kimin artık görünmez kılınmadığıyla ölçülür.

Sonuç: Körlük Bir Kusur Değil, Siyasal Bir Uyarıdır

Görme engelli ne demek?” sorusu, yalnızca tıbbi bir tanım değil; aynı zamanda toplumun kendi körlüklerini fark etme çağrısıdır. Körlük, bir sınır değil, bir uyarıdır: Gücün tek merkezde toplandığı, ideolojinin hakikati perdelediği, vatandaşın sorgulama yetisini yitirdiği yerde herkes biraz görme engellidir.

Bir siyaset bilimci olarak şunu soruyorum: Gerçek körlük, gözünü kaybetmek midir, yoksa hakikati görmekten vazgeçmek mi?

Belki de asıl mesele, gözün değil, bilincin açılmasıdır. Demokrasi ancak o zaman görmeye başlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino şişli escort deneme bonusu
Sitemap
elexbet güncel girişprop money