Mental Farkındalık ve Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet
İstanbul gibi bir şehirde yaşamak, her anı farklı bir hikâye, farklı bir duygu barındırıyor. Sokakta yürürken, toplu taşımada, ya da iş yerinde karşılaştığımız insanlar, sürekli olarak bir şeyler anlatıyorlar. Kimisi yüksek sesle konuşarak, kimisi sessizce gözlerini kaçırarak, kimisi ise içindeki duyguları açığa vurarak. Bunların hepsi, mental farkındalığın bize neler sunduğunu gösteriyor. Peki, mental farkındalık nedir? Ve toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından bu kavram nasıl şekilleniyor?
Mental Farkındalık Nedir?
Mental farkındalık, bireylerin kendilerinin ve çevrelerinin farkında olması, duygusal ve düşünsel süreçlerini gözlemleyebilmesi olarak tanımlanabilir. Günlük hayatın koşuşturmasında, insanlar çoğu zaman anı kaçırır, çevrelerine, kendilerine yeterince dikkat etmezler. Oysa mental farkındalık, hem içsel dünyamızı hem de dışsal dünyayı anlayabilmek için önemli bir araçtır. Bu, kişinin düşüncelerini, duygularını, vücut dilini ve davranışlarını anlamasıyla, daha bilinçli bir yaşam sürmesine olanak tanır.
Ama bu farkındalık, sadece bireysel bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal bir meseledir. Çünkü mental farkındalık, toplumun her kesimini farklı şekillerde etkiler. Bu farkındalık, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet kavramlarıyla iç içe geçer. Her birey, farklı kimliklerle toplumda yer alır ve bu kimlikler, mental farkındalıklarını, dünyayı algılama biçimlerini şekillendirir.
Toplumsal Cinsiyet ve Mental Farkındalık
İstanbul’da her gün, sabah işe gitmek için otobüse binerken veya akşam eve dönmek için vapura binerken, bir kadının ya da erkeğin, toplumsal rollerinden dolayı farklı duygusal yükler taşıdığını fark ediyorum. Bir erkek, sokakta rahatça yürürken bir kadın, etrafındaki bakışlardan dolayı sürekli tetikte oluyor. Toplumun ona biçtiği kimlik, kadının mental farkındalığını etkiliyor. Kadınlar, sıkça “güvende olma” düşüncesiyle hareket ederler, çoğu zaman dışarıda yalnızken sürekli olarak çevrelerine dikkat ederler.
Bir kadının yürüyüşü, onun her an ne kadar dikkatli olması gerektiğini anlatır. Her adımında toplumsal cinsiyetinin ona dayattığı korkular vardır. Oysa bir erkek, toplumsal normların getirdiği beklentiler doğrultusunda, bu tarz bir kaygı taşımadan yol alabilir. Bu fark, mental farkındalığın toplumsal cinsiyetle nasıl şekillendiğini gösteriyor.
Çeşitlilik ve Mental Farkındalık
İstanbul’da her gün karşılaştığım farklı etnik kökenlerden, inançlardan, cinsel yönelimlerden insanlar, çeşitliliğin ne kadar zenginleştirici olduğunu bana hatırlatıyor. Toplumumuzda pek çok farklı kimlik var ve her birinin yaşam deneyimi farklı. Bu çeşitlilik, mental farkındalığın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurguluyor.
Bir arkadaşım, LGBTİ+ bireylerinin sosyal yaşamda karşılaştığı zorluklardan bahsederken, duygularını paylaşırken, bir an durup düşündüm. Birçok farklı kimlik, toplumsal normların dışına çıktığında, mental farkındalıklarının nasıl şekillendiği de farklı oluyor. Mesela, bir LGBTİ+ birey, toplumda dışlanma korkusuyla sürekli olarak tetikte olabilir. Bu, onun duygusal farkındalığını, içsel dünyasını nasıl algıladığını doğrudan etkiler. İnsanlar, sadece kimliklerinden dolayı dışlanma ya da ayrımcılığa uğrama korkusuyla yaşadıkları bir toplumda, mental farkındalıkları her an keskinleşir. Onlar, her ortamda, her ilişkide, duygu ve düşüncelerini çok daha dikkatli şekilde gözlemlerler.
Sosyal Adalet ve Mental Farkındalık
Sosyal adalet, herkesin eşit haklara sahip olması, toplumda adaletli bir şekilde var olabilmesi demektir. Ancak, bu adalet duygusu, toplumun her kesimi için aynı derecede erişilebilir değildir. İstanbul’da, farklı sosyal sınıflardan gelen insanlar arasındaki farklar, mental farkındalıklarının şekillenmesinde belirleyici bir faktördür.
Örneğin, bir işçi sınıfından gelen biri, her gün işyerinde daha fazla yükle karşılaşırken, yüksek gelirli bir sınıfın üyesi daha rahat bir yaşam sürebilir. Bu durum, işçi sınıfı bireyinin içsel farkındalığını daha çok zorlar. Sürekli mücadele etmek, daha fazla çalışmak zorunda olmak, zaman zaman tükenmişlik duygusuna yol açar. Bu da, onun ruh halini, hayata bakış açısını etkiler.
Bir başka örnek, sokakta dilenen bir kişinin yaşadığı duygusal zorluklardır. Toplumun ona biçtiği kimlik, onu yalnızca ekonomik olarak değil, psikolojik olarak da zorluyor. Her gün ayrımcılığa uğrayarak, dışlanmış bir şekilde var olmak, mental farkındalığı olumsuz şekilde etkiler. Sosyal adaletin sağlanması, herkesin eşit bir şekilde hayata katılabilmesi için gereklidir. Bu adaletin eksikliği, insanların içsel dünyasında derin yaralar açar.
Sonuç: Mental Farkındalık ve Toplumsal Dönüşüm
Mental farkındalık, sadece bireysel bir süreç değildir. Toplumda farklı kimliklerin, cinsiyetlerin, sınıfların ve yönelimlerin deneyimlediği duygusal yükler, bu farkındalığı şekillendirir. İnsanlar, günlük yaşamlarında karşılaştıkları toplumsal cinsiyet rollerinden, çeşitlilikten ve sosyal adaletsizlikten etkilendikçe, kendi içsel dünyalarındaki farkındalıklarını farklı şekillerde geliştirebilirler.
Sosyal adaletin sağlanması, herkesin eşit bir şekilde farkındalığa sahip olabilmesi için önemlidir. İnsanlar, dışlanmadan, ayrımcılığa uğramadan, kendi kimliklerini güvenle ifade edebilmelidir. Ancak bu şekilde, toplumsal farkındalık ve içsel farkındalık birbirini destekler, herkesin daha sağlıklı ve adil bir toplumda yaşaması sağlanabilir.